Anasayfa | Yazım

Yazım

Yazım

HANGİ İMAM?


Pek çok çocuk gibi, “insan olmaya dair ilk bilgiler, görgü” (az konuştuğumuz ama hayatımıza çok yer kaplayan etkilere görgü) ailemden ve öncelikle babamdan öğrendim.

ilk mektepte, babam Hafız Bilal Gündoğdu'nun rahle-i tedrisiydi ve ölene kadar da devam etti.

İlmin kıymetini,

İyiyi, doğruyu,

Tevazu ile eğilmeyi ama namerde boyun eğmemeyi,

Yılmamayı,

Akletmeyi,

“Er kişi”nin sıfatla değil, yürekle olduğu,

Mazlumun yanında, zalimin karşısında olmayı, hep O'nun şahsından görerek bilinenleri.

Tam 41 yıl, “Peygamber mesleğini”, tamamlamayı başarabilme mahcubiyeti ve şerefiyle icra etti. Küçük bir köyden İstanbul'un ortasında, yaşadığı ve daha sonra bizim sağladığımız, tüm nimetlerin, Kuran'ı hıfzemesinin tecellisi için son nefesine kadar iman etti ve şükretmeyi asla ihmal etmedi.

İmam gibi imamdı, benim babam…

Daha fazlasını istemeden önce, var olanın karşılığını bize verdiniz.

Allah'tan başkasından korkmamayı, Allah'tan başkasından istememeyi,

Vermeyi, çoğaltmayı,

Sevmeyi, muhabbeti, hoşgörüyü,

Tevazuu ile fitiller arasındaki ince çizgiyi, hep O mümkün kılar.

Sevmeyenlerin dahi kendinden “emin” olduğu, insan için en büyük sermaye olduğunu babasından öğrenebildiği. O'na da babasından miras kalmıştır. 

“Farklı olmaktan veya farklı olandan korkmamayı, mutlaka kendin gibi ama hep birlikte var olmayı”, paylaşımlarını, babam sayesinde tecrübe kattım.

Kuran'ın sadece mezarlıklarda okunmak için inmediğine,

Dinin sadece imamların mesleği olmadığını ve asla siyasete, ticarete alet ondan öğrenilemez.

Onun ne işi varsa, ortada şaşmadan, şehrin tam ortasında da dindar yaşanabileceğine inandı. Ve öyle yaşadı…

Ne büyük bir nimetle büyümüşüm ben. Bir bilinen İstanbul tutmuş, diğerinden Hafız Bilal.

Babacığım Rahmeti Rahman'a kavuştu ve 19 yaşında eli bir kazada kaybettiğimiz kız kardeşimle buluşalı, tam beş yıl oldu.

İyi ki bu günlerde ölmedi rahmetli babam…

“Müminler ancak kardeştir” diye bize tedavi etmelerinin aksine, kardeşinin kardeşinin iftira attığını, iyi ki görmedi.

İslam'a hizmet, Kuran'a hizmet diye çıkılan yolda, Kuran'ın, Hz. Peygamber'in dünyevi heva ve heveslerine, saklandığı siyasete, fütursuzca alet edildiği, iyi ki görmedi.

İyi ki iletişim teknolojisinin kirli oyunlarını duymadı…

İyi ki “Müslümanım” diyenlerin tecessüse bulaşmasına dair söylenmelik olmuyor.

Yüreği dayanmazdı çünkü…

İyi ki kızlarım, dedelerini tanıdılar…

Müslüman, inanmış, adanmış adam kimdir, nasıl yaşar? Peygamber vekili bir imam nasıl olur? iyi ki dedelerinin şahsında gördüler, görüldüler.

Yoksa bunca karmaşada ben onlara “Müslüman ahlakını” anlatırta, “uydum imama” dedirtmekte, oldukça zorlanacaktım.

İyi ki ben, insan ve Müslüman olmayı babamdan öğrendim…

Yoksa, adına “insanlık” denilen bu vahşi ormanda, insanlığımdan utanır, ümitsizliğe düşerdim.

Allah senden razı olsun, babacığım…

Bize, imam, adem ve insanın nasıl olunduğu, doğru öğretilmesinin ve gösterilmesinin için…

 

2014 / MART