Yazım
Yazım
KUCAKLAŞAMADAN BAYRAMLAŞTIKLARIMIZ…
“Allah sevdiklerinizle birlikte güzel bayramlara eriştirsin” duası dilimize pelesenk olmuştur ama söylerken kıymetini pek bilemeyiz. Oysa bir önceki bayram yanımızda ve da bu eli öpemeyeceğimiz, kucaklaşamayacağımız, hediye alamayacağımız güzel sevdiklerimiz aramızdan ayrılalım.
Ben tam 23 yıldır kız kardeşimle, tastamam 5 yıldır babacığımla kucaklaşıp bayramlaşamıyorum.
Arefe veya bayram günü başına vardığım bir soğuk mermer, bir kara toprak…
Allah'ın sevgili kulu, çok şanlı bir çocuktum, onun için hep şükrediyorum.
Pek çok çocuk gibi, “insan olmaya dair ilk bilgileri, görgüyü” (az konuştuğumuz ama hayatımıza çok yer kaplayan bilgiye görgü) ailemden ve öncelikle babamdan, annemden öğrendi.
parçalardaki ilk mektep, babam Düzceli Hafız Bilal Gündoğdu'nun rahle-i tedrisiydi ve ölene kadar da devam etti.
İlmin kıymetini,
İyiyi, doğruyu,
Tevazu ile eğilmeyi ama namerde boyun eğmemeyi,
Yılmamayı,
Akletmeyi,
“Er kişi”nin sıfatla değil, yürekle olduğu,
Mazlumun yanında, zalimin karşısında olmayı, hep O'nun şahsından görerek öğrendi.
Tam 41 yıl, “Peygamber mesleğini”, nitelikli olabilme mahcubiyeti ve şerefiyle icra etti. Küçük bir köyden ayrılan İstanbul'un ortasında yerinde, yaşadığı ve daha sonra bizim sağladığımız, tüm nimetlerin, Kuran'ı hıfzetmesinin tecellisi için son nefesine kadar iman etti ve şükretmeyi asla ihmal etmedi.
İmam gibi imamdı, benim babam…
Daha fazlasını istemeden önce, var olanın karşılığını bize verdiniz.
Allah'tan başkasından korkmamayı, Allah'tan başkasından istememeyi,
Vermeyi, çoğaltmayı,
Sevmeyi, muhabbeti, hoşgörüyü,
Tevazuu ile fitiller arasındaki ince çizgiyi, hep O mümkün kılar.
Sevmeyenlerin dahi kendinden “emin” olduğunu, insan için en büyük sermaye olduğunu babasından öğrendi. O'na da babasından miras kalmış.
“Farklı olmaktan veya farklı olandan korkmamayı, mutlaka kendin gibi ama hep birlikte var olmayı”, ayrılıklarını, babam sayesinde tecrübe kattım.
Kuran'ın sadece mezarlıklarda okunmak için inmediğine,
Dinin sadece imamların mesleği olmadığını ve asla siyasete, ticarete alet ondan edilemeyeceğini öğrendik.
Onun ne işi varsa, ortada şaşmadan, şehrin tam ortasında da dindar yaşanabileceğine inandı. Ve öyle yaşadı…
Ne büyük bir nimetle büyümüşüm ben. Bir bilinen İstanbul tutmuş, diğerinden Hafız Bilal.
Babacığım Rahmeti Rahman'a kavuştu ve 19 yaşında eli bir kazada kaybettiğimiz kız kardeşimle buluşalı, tam beş yıl oldu.
İyi ki kızlarım, dedelerini tanıdılar…
Müslüman, inanmış, adanmış adam kimdir, nasıl yaşar? Peygamber vekili bir imam nasıl olur? iyi ki dedelerinin şahsında gördüler, görüldüler.
Yoksa bunca karmaşada ben onlara “müslüman ahlakını” anlatırta, “uydum imama” dedirtmekte, oldukça zorlanacaktım.
İyi ki ben, insanı ve müslüman olmayı babamdan öğrendim…
Yoksa, adına “insanlık” denilen bu vahşi ormanda, insanlığımdan utanır, ümitsizliğe düşerdim.
Allah senden razı olsun, babacığım…
Bize, imam, adam ve insanın nasıl olunduğu, dosdoğru öğretildiğinin ve gösterildiğinin için…
Canım babam, bu bayram yine, eli öpemeden, sarılıp kucaklaşamadan bayramlaşacağız…
TEMMUZ / 2014