Anasayfa | Yazım

Yazım

Yazım

Millet' in Meclisin o gece neler yaşandı?


Bazı arkadaşlar Cumhurbaşkanımızın da Facetime ile bağlantısı üzerine şunu dediler, "Whatsapp üzerinden yapılan darbe girişimi, Facetime'dan engellendi."

15 Temmuz Darbe girişiminin önemli hedeflerindendi Millet'in Meclisi...
 O kritik esnek Meclis çatısı altında olan ve Milletin vekillerinin sesini duyuran ilk isimlerden biri ise sesli olarak duyuran ilk isimlerden biri ise Ak Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir'di. En uzun gecede; TBMM'de yaşananlar, kendisinden dinleniyor.

Öncelikle geçmiş olsun söyleyin vekilim. Çok büyük bir badire atlattık ve özellikle Meclis'te o anlarda bulunan vekillerimiz kaotik bir toplulaşma yaşandılar. Darbe girişiminden nasıl haberdar oldunuz?

O akşam sosyal medyada askerler Boğaz Köprüsü'ne çıkan haberler ilk kez dönmeye başladı, öncelikle tam olarak anlamlandırılamadık. Bir de köprünün tek tarafların kapatılmış olması muhtemel bir terör tehdidine sebep oldu. Ama akabinde jet sesleri Ankara semalarında yoğun şekilde duyulmaya başlayınca birkaç arkadaşımızla "ne oluyor?" şeklinde bir telefon bağlantısı gerçekleşti. Saat 22.15-22.30 arası da "iyi şeyler" yoktu. TRT'nin işgal edildiği haberi geldi. Ondan sonra da vekillerle yoğun bir telefon bağlantısı gerçekleştirdik. "Bizim Meclis'te olmamız gerekiyor, ne sistematik? Hemen çıkalım mı? bilgiler için grup yönetimi aradık. Partiye mi yoksa Meclise mi geçelim ikileminde biraz kaldı. 15-20 dakika sonra, benim evim de genel merkeze çok yakın… Partiye gitmek için çocuklarla helalleşip evdem, o ara zaten arkadaşlardan "Meclise geçiyoruz" diye mesaj geldi. Meclise girdim. Meclise geldiğimizde 11'i biraz geçiyordu. Meclise ilk gelen 8-10 vekilden biriyim o akşam.

Gelişleriniz bireysel bireysel mi yoksa grup halinde mi olmuştu?

 Teker teker, herkes geldi tabii... Ortak grubumuz var Whatsapp'ta, o grup Ankara'dakilerin Meclise gelmesi konusunda bir mesaj geldiğinde, biz zaten Meclis yolundaydık. Bu sırada tabii ki Meclis henüz helikopterle taranmaya başlamamıştı, kalkışmacıların bombalamaları henüz gerçekleşmemişti.

Meclisteki bu olağandışı durumun değiştirilmesi herhangi bir şey var mı?

Bildiri okunmuş ve Cumhurbaşkanlığımızın bileşenlerinin dışarı çıkmadığı görüldü. Kurulumun önüne bir otobüs çekili ama Dikmen kapıdan son derece kolay bir şekilde, engelleme veya tarama olmadan girildi. Tabi her gün olduğu gibi değildi, olağanüstü olduğunu hissediyorsunuz ama ilk giren grup ortamı için dağılımı rahat bir şekilde girdik. Daha sonra Meclisin açılmasıyla birlikte uzakta oturan veya haber daha yeni alan hiç kimse olmadı.

Genel Kurul salonunun açılması gerekiyordu. Meclis Başkanımız İsmail Kahraman, üyelerimiz ve orada benimle bir arada bulunan eski vekillerimizle birlikte Genel Kurul salonunu açtık. Genel Kuruldaki yaklaşık 20-25 milletvekili arasındaydı. Meclis Başkanımız hitap edecek ama hitap etme amacı 20-25 vekilin değil kamuoyunun "Vekillerimiz emanete sahip görünüyor, Meclisi açtılar, çalıştırıyorlar" görmeleri içindi. Bunun için doğal canlı yayına uygundu. 'Nasıl duyururuz?' sorusuna hemen cevap bulmamız gerekiyordu. Elimizde hiçbir imkan yok. Siz daha iyi biliyorsunuz, yayıncı yok, kamera yok, kayıt aracı yok, hiçbir şey yok. Meclisin TV'si var, ama o olağanüstü bir durum, kişisel yok, imkan yok. Ben de Cumhurbaşkanımızın Facetime'dan bağlandığını, zaten biraz mesleki refleks de mevcuttu, irtibatımız olan kanallarla haberleştik ve dedik ki FaceTime'ın beni görüntülü aralarındakiler anlattı. Hatta bazı arkadaşlar 2-3 gün sonra Cumhurbaşkanımızın da Facetime ile bağlanmasının üzerine şunu dediler, 'Whatsapp üzerinden yapılan darbe girişimi, Facetime'dan engellendi'. Biz de Cumhurbaşkanımız gibi Facetime'dan bağlandık ve Meclis Başkanımızın konuşmasını verdik. Akabinde AK Parti'den Grup Başkanımız Mehmet Muş'un, Cumhuriyet Halk Partisinden Levent Gök ve Bülent Tezcan'ın konuşmalarını verdik. Benim o andaki refleksim, 'İktidar-muhalefet beraberlik Meclisi'ni çalıştırıyoruz”u milletimize yansıtmaktı. Hatta ben ilk kez dün akşam baştan sona o bantları izleyebildim, orada Bülent Tezcan şunu söylüyor: 'Zaman, tankların üstünden çıkma zamanıdır.' Yani... Aynı şartlarda, aynı anda bir akşamdı, o akşam.

Bombalama anında ise farklı partilerden 80 dairelik milletvekiliydik. Hepimiz aynı anda, bombalamaya tepki gösterdik. Kadın-erkek tüm vekillerde 'burada kalacağız, burada parçalar ve buradan çıkmayacak' gücü vardı. Aramızdan tek bir vekil arkadaşımızın bile aksine bir durum olmuyor. Adalet Bakanımız 'Ölürüz de buradan çıkmayız' dedi. Bu anlamda siyaset kurumu olarak, tüm partiler o gece önemli bir sınav verdik.

Basıncımız da tabii çok iyi bir sınav verdi. Tam anlamıyla vatanperver, demokrasiden yana bir yayıncılık yaptı. O anlamda işgal edilen TRT, CNN Türk... Hepsine tekrar geçmiş olsun, yaşadığımı iletiyorum.

O akşam bazı kırılmalar yaşandı. Bunları hepimiz milletçe hissettiriyoruz. Yani bir şeyler kötü gidiyordu ama bir şeyler oldu, kırılma yaşandı, başaramadılar ve her şey iyiye gitti. O kırılma noktasını diyeceğiniz an hangisiydi?

En önemlisi, Cumhurbaşkanımızın bunun bir kalkışması olduğu, korsan bir bildiri olduğunu söyleyip insanları bilgilendirip davet etmesiydi. Cumhurbaşkanımızın canlı yayınla bağlantı kurması, yüzlerini görebilmek ve 'Ey milletim, ben buradayım. Dimdik duruyorum, siz de dimdik durun' mesajıydı. Keza Başbakanımızın da bunun bir korsan bildirisi olduğunu söylemesiydi. Çünkü daha önce insanların ne olduğunu anlayamadı. Yani bu kalkışmada, askerin tamamının olduğu mu, yoksa bir bölümün mü olduğu anlaşılamamıştı çünkü. Diğeri ise Parlamentonun çalışmasıydı. Meclis Başkanımızın parlamentoyu çalıştırması çok önemliydi. Bu iradenin kamuoyuna yansımasında önemliydi.

Belki de uzun yıllar boyunca hissettiğimiz bir birlik-beraberlik böylesine somut bir şekilde ifade ediyor. Peki, bu durumun toplumsal hayatımıza yansımaları nasıl olur?

Toplumun böylesine kenetlenmesi şuna bağlıyorum: Milli Hassasiyetler konusunda biraz okuma yaptığınızda bunu görmeyi, İsmail Gaspıralı, milleti alınırken: "Dilde-fikirde-işte birlik" der. Bakın etnik ve kan birliğini söylemez. Aynı dili konuşacaksınız, aynı fikriyatta paylaşacaksınız ve aynı işi yapacaksınız der. İşte o akşam, bu gerçekleşti. Milletimiz, o akşam "farklı siyasi partilere oy verebiliriz, zaman zaman gerginleşebilir ama söz konusu vatan, bayrak ve millet ise tankların üzerine çıkar, bedenimizi tanka siper ederiz" dedi.

Hele ki o kadınlar…Tam anlamıyla kurtuluş savaşı kadınlarıydı. Eğitimli, eğitimsiz, genç, yaşlı tam bir milli mücadele verdiler… Toplumu germeye çalıştılar Alevi-Sünni, Türk-Kürt, örtülü-açık…

Hepsi beraber, tek yürek tek yumruk vardı. Mesela Şerife Boz örtülü bir hanım, yanında bir arkadaşı Sema Tutar örtülü değil, kamyonla beraber gelmişler, kabinena insanlar doldurmuşlar, meydanlara gelmişler. Yani bu ruh başka türlü tanımlanamaz. Biz hakikaten genetik doğanın milli hassasiyetlere sahip büyük bir milletiz. Kurtuluş Savaşı'ndaki, Çanakkale Savaşı'ndaki o ruhu hala içimizde taşıyoruz. İşte o gece biz onu gördük ve o geceyi tekrar hatırladık bu ruhu. İhtilaflara düşebilir, anlaşmazlıkları eleştirebiliriz... Mesela benim kendi şehrim; Ehliyet yoğunluğu çok fazla, tam bir Osmanlı bakiyesi bir şehirdir. Herkes kendinden önce etnik kimliğiyle sahipti. Gürcü, Çerkez, Abaza, Türk, Muhacir... Düzce öyledir. Şu anda bütün Düzce sokakta ve tek bir bayrak altında... Dün mesela bir arkadaşım Urfa'dan bir fotoğraf çekti. Arap kıyafetlerine sarılmış köken olarak Arap bir kadın, büyük bir coşkuyla Türk bayrağını sallıyor. Mesela orada da böyle bir inanç var: “İslamın son sancağı bu al bayraktır” .Türkler bu coğrafyada hem mazlum toplumların ümidi, hem Müslüman toplumların ümididir. Eğer Türkler yenilenirse bütün mazlumlar yenilecek duygusu vardır. Onun için artık kimse etnik detayına, diğer alt kimliklerine bakmadı. Bu ruhen ciddi anlamda canlandı. Bu kalkışma, darbe girişimi aslında yeni nesle, mevcuta “Milli Ruh” aşısı yapma imkanı verdi. Bu neslin çocukları 50-100 yıllık nesillerine anlatacak hatıra biriktirdiler. Şer görünüyor, hayra vesilesi oldu…
Ben son olarak burada muhalefet partilerinin temsilciliklerine teşekkür ediyorum. Çok büyük bir görev üzerlerine düştü. Hem genel başkanlara, hem grup başkanlarına vekillerine…Bir gün sonra ortak bir bildiri yayınlıyorsunuz. Ardından Cumhurbaşkanımız, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Halk Partisinin başbakanımızla birlikte külliyede bir toplantı gerçekleştirdi. Bu siyasetin, toplumun ve kamuoyunun görmek istediği bir fotoğraf…Bu birlik ve beraberlik şu anda meydanlarda da hakim. Yani Türk bayrağının dışında hiçbir sembol yok. Farklı siyasi görüşlerdeki insanlardan yine aynı bayrak gölgesi altında, aynı ruh ile bir aradalar. Bu duygunun kolayca kaybolamayacağına ben. Siyasette tabi bizlerin de ve milletimizin de bu duygudan çok şey kazanmasına bağlıdır. Aziz Milletimize tekrar geçmiş olsun.

 

AĞUSTOS / 2016