Yazım
Yazım
MODERNLİK VE ANNELİK
Modern kadın yaşam kariyeri tek hedef olarak ortaya çıkarken, sistemi öyle erkeksi bir bakışla ortaya çıkıyor ki, kadın anneliği ve kariyeri arasında seçime zorlanıyor ve bir anlamda erkekleşmeden olamıyor.
Kadim doğruları göz ardı etmeden, yeni yüzyılda yeni şeyler söylemek lazım. Bir ayağımızla köklere sıkı sıkı tutunarak diğer ayağımızla yeniden dolaşmak, yeni şeylerle büyüyüp gelişmek gerekiyor... Sadece mühendislik, tıp yenilikleri bekleniyor... Büyümenin güçlenmesi gereken de sadece ekonomi değil. Sosyal ve beşeri sermayeyi de yeniliklerle geliştirerek yeni şeyler söylemeliyiz. Cüzdanımız, evlerimiz, koltuklarımız, arabalarımız ve makamlarımız büyüdükçe büyük yaşayabiliriz. İnsanı, insana ait tasavvurları ne kadar güçlendireceğiz? Yeni bir medeniyet projesi ortaya koyabilecek bir tesis mi? Bizi gerçekten büyütecek olan bu sorulara verilen cevaplardır.
İşe Aileden Başlamak
Yeni şeyleri aileden başlatmanız gerek. Güzelimde kadın ve aile konusunda kamplara bölündük maalesef. Kadın hakları beyanı sadece sosyal demokrat, aile beyanı ise sadece muhafazakar dünyaya mı ait? İşte tam bu algı üzerinden yeni şeyler söylemesi gerekiyor. 80 öncesinin dilidir, ideolojileri sembollere sıkıştırıp hapsetmek. Parka, bıyık üzerinden giden anlatımın, kadın, aile, başörtüsü... ile devam eden hikâyesidir bu.
Aile olmak, eş veya ebeveyn olmak aslında sadece kadın veya sadece kişinin görevi olarak tanımlanamaz. Yani, tek kişinin üzerine yıkılamaz, ailenin tüm sorumluluğu...
Güçlü bir ailede erkek, kadın, çocuk, onun bir bireyinin ayrı ayrı gelişmiş hem hakları, hem de faaliyetleri vardır. Zamana ve sosyal bakımlara göre bazı bitkiler esner veya daralabilir; bu ayrı bir tartışma mümkündür... Ancak asılolan, ailenin, birilerinin vericisi, diğerlerinin ise alıcı olduğu bir kurum olmamasıdır.
Evliliği Ailesi Değildir
Sadece bir evi, duvarları, odaları, bir bütçeyi, ev içi hizmetleri ya da 24 saat paylaşmak aile değildir... Bulaşığı kimin yıkayacağı, ütüleyeceği kimin yapacağı, çocuğun zamanında kimin bırakacağının patlayacağı da aile değildir... Eğer insana ait değerler çıkarmak, yukarıda söylediklerim sadece “evinler” olur.
Evliliği sadece kadının kendine bakacağı, erkeğin ise evde kaçacak birinin bulması olarak kalmasısak, en sevdiğin başlar yanlış...
İhtiyaç analizimiz değişince aile olmaktan vaz mı geçeceğiz?
Yeni kavramlar ve kodlarla konuşmamalıyız artık...
Evlilik ve aile olmayı, nesnel çözümü karşılama üzerinden ayırmayı yapıyoruz en büyük... İçinde empati, insaf, vicdan, sabır, sevgi, güven, sorumluluk, hasılı “insanlık” yoksa onun evlilikle yuvası kurulmuyor ne yazık ki...
“Kendimiz için başkaları için de istemedikçe” onun evliliğini aile yapamayız.
Kişilikleri, yaşları, cinsiyetleri ne olursa olsun, onun bir sağlam parçasının oluşturulmuş yeni sağlam bütünün adıdır aile... Kadın, erkek ve çocukların görevi, sorumluluk döngüsü her zaman aynı değildir. Hatta zamana ve şartlara göre farklılık, çeşitlilik de gösterilebilir.
Çözüm üretemesek de bazen, hatta öğrenmek, dert arkadaşı olmak aile olmak...
Zaman zaman fikir ayrılıklarına düşsek de, bir masada yemek yemek, TV kumandası için kapışmak, hasta olana saklamayı getirmek, “ayaktayken bir çay da bana koy” diyebilmektir aile olmak... Kardeşinin kıyafetini kırmak, küçük sırlarını paylaşmak... “Merak edip beklemesinler” diye gecikeceğini yüksünmeden arama haber vermek, bireysel keyifler kadar birlikte yapılanlardan haz almaktır aile olmak... Sorun kopmasını birlikte, karşılığında, şehirler girse de ayrı kalmamıştır olmak.
Haklarımızı kutsarken, görevlerimizi de unutmamaktır aile olmak...
Şiddetin Yakıcılığı
Şiddet öyle yakıcı, yok edici bir kelime ki, sadece mağduru değil, yanında konduğu kelime ve ölümün da yok edip içini boşaltıveriyor.
Aile içi şiddet... Kadına yönelik şiddet... Töre ve namus cinayeti...
Kadın, aile ve töre unsurları neredeyse cinayet ve tam anlamıyla özdeşleşti. Gençlerin aileden yaşamları, folklorik zenginliğin de ifade edildiği törenlerde, bizzat kendisi, kadınlarla birlikte cinayete kurban gitti. Kadına yönelik çabayla mücadele ederken de yani şeyler söylemek lazım. Evde var olan şiddet sadece kadının sorunu değildir, o evde yetişen çocuk kitlesinin genelindekilerin de sorunudur.
Tıp biliminin ilerlemesi kadınların doğuma ait kaygıları azalacağı yerde söylediği bir oranda artıyor sanki... Yoksa kadınlar, modernizmin mükemmeliyetçiliği iddiasına yenik mi düşüyorlar?
Annelik hakkında farklı ideolojiler, farklı yorumlar yapısa da bölgedeki yerde onun yerinde anneliği yeniden okuma yapabileceğinizi almayız.
Annelik tartışmaları sırasında, kadın sistemleri ve rejimler arasında bir seçim yapmakta halka genel olarak. Ya ev kadının bir anne olarak modernizm tarafından ötelenirsiniz ya da çalışan bir anne olarak vicdan azabıyla yaşarsınız.
Kadın hakları mücadelesi verilirken, kadının en doğal hakkı olan anneliğini göz ardı etmiyoruz. Anneliği, kadının geri kalmışlığına sebep gösterenler, en son ne zaman bir çocukla birlikte bayılıncaya kadar güldüler, alevlenen yanan bir çocuğun başını sabaha kadar beklediler?
Modern kadın yaşam kariyeri tek hedef olarak ortaya çıkarken, sistemi öyle erkeksi bir bakışla ortaya çıkıyor ki, kadın anneliği ve kariyeri arasında seçime zorlanıyor ve bir anlamda erkekleşmeden olamıyor. Kadının, kadın ve anne olarak var olabilme sistemlerinde kurgulamanın mücadelesi dahi acımasız saldırıların hedefi olmaya henüz hazır değil.
Kadınların hatırı sayılır bir kısmı, evlerine, evlerinden daha fazla mesainin bittiği görülüyor. Kadınlar arasında, ev işleriyle bütün gün uğraşmak “titizlik” olarak, iltifat görmez mi? Ben, kadınların evlerinde, mutfaktaki maharetleri için yetiştirildikleri iltifat kadar, annelikleri için tutulanları hiçbir yerde değil. Ondandır kadınlar, evlerinin temizliği, konfor ve görünümleriyle birlikte tutulan karşı statü edinirler, annelikleri ile değil...
Annelik konusunda modern yaşam suçlayanlar, yerleşmiş yanlış “ev kadınlığı” kabullerini de sorgulamalılar.
Söz konusu kadın ve annelik olduğunda “ya” “ya da” demek zorunda kalmıyoruz. Tarafların tam sorumluluğu ortak paylaşarak “kazan kazan” formülüyle, hem çalışan bir kadın hem de iyi bir anne olmak için kendi özgün yöntemlerimizi geliştirebiliriz.
Kadın, iyi bir planlamayla ve görünümlerini doğru belirleyerek, hem mutlu olduğu işte çalışıyor, hem de (kötü bir ev olması onun bahasına) iyi ve mutlu bir anne olmayı başarabilir. Yeter ki sistemler, ideolojiler, yerleşmiş kabuller onu sürekli yargılamasın.
Yaşam koçu nineler-dedeler
Aileyi, anne, baba, çocuk üzerinden tanıyıp, aile ilişkilerinin de haklar zemininde sadece hukuk üzerinden bağlantılardan mustaribim.
Çekirdek ailesi, başta kadına ve akabinde belgelenmiş olarak karşılanmıştır büyük bir haksızlıktır.
Biz çekirdek aile ile tüccarların dokuzlarından ve dedelerinden mahrum kaldık.
Bir diploması bütünlüğü da geçirmiş bir dokuz, dede hele bir de “arif” ise… Torunlar için bundan daha büyük bir “yaşam koçu” olabilir mi? (Bununla birlikte çürüğümüze ait bir dil içerir. Önemli bir eksiğimiz de, eskinin eskimeyen değerleri bugünün dili ile yeni nesillere aktaramayız.)
Çocuk huzur ister, ilgimiz ister, şefkat ister, temelden de sabır ister. Tahammül ve sabır geçmişinin damıtılmışlığı ile öğrenilir. Bir çocuğun sabri, hoşgörüyü, görmeden öğrenmesini nasıl bekleriz?
şehirli kadınların, güzel yemeklerin, kekler yapıyor, çocuk aşı kontrollerini düzenli olarak yaptırıyor, onunla oyun oynuyor, sinemaya gidiyor... Bütün çocukları büyütmek için yeterli gibi görünse de ne yazık ki nesiller için şu anda kafi gelmiyor.
Dedeler ve özellikle de dokuzların sözlü bilgileri, aktarımın aktarımında en önemli aktörlerdir. Bir dede kardeşliğinin hatırlanırlarını anlatırken dahi torunlarına büyük bir kültürel değişim devretmektedir. Dokuzunun torununun kulağına fısıldayacağı ninni, sınıftan veya oğlundan saklayarak torunuyla paylaşacağı küçük masum sırları çocuğunun 'insanlığına' ne büyük katkı sağlar. Yağmurun adının 'rahmet', büyük sofraların 'nimet', israfın ise 'haram' olduğu, hastalıklarca sevinçlerin çoğalıp acıların gerçekten azaldığı gerçeği, kadim ömrü bir o kadar kadim aktarıcıları ile hayatımıza alınabilir. Ne yazık ki, anne babanın tek başına inşa edilebilecek türden değil. Biz çekirdek aile ile tüccarların dokuzlarından ve dedelerinden mahrum kaldık.
Şehirli büyük çocuklar
Dedeleri ve dokuzları, torunlarıyla aynı evde yaşatacağımız eski evlerimiz yok ama yeni fikirler geliştirip, şehirli büyük aileler için yeni şehir kültürleriyiz. Aynı binada birbirinden farklı metrekarelerdeki daireler, şehrin ve büyük aile nimetlerinden faydalanmak isteyenlerin hizmetine sunulabilir. Aynı katta 4+1 ve 1+1 veya 2+1 daireler, aile büyükleri ile birlikte, bir çatı altında ve mahremiyetlerini koruyarak yaşama imkanı mümkün.
Yeni dünyada yaşam koşullarımız hızla yenilenip değişirken, denge düzeyimiz artarken, sosyal sermayemiz de aynı hızla her yere kayabilir. Ve sosyal sermayenin yeniden inşası, ekonominin ne mimarinin inşası gibi kolay olmayacak...
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...
ŞUBAT / 2013