Anasayfa | Yazım

Yazım

Yazım

YENİ IRKÇILIK TEORİSİ VE BAŞÖRTÜSÜ SORUNU


Siyasetin onun zemininde tartışılan başörtüsü sorunu, en şiddetli dönemde 28 Şubat süreci yaşandı. Korku kültürünün önemli bir malzemesi olarak başörtüsü sorunu, yalnızca birinci derece tarafı olan kadınlar değil, eş durumda, kişinin dahi canını çok yaktı.

Daha önceki pek çok yazımda ifade edildiği gibi, başörtülü kadınlar, aslında “kent odalarının” yeni bir çalışma alanı olması gerekirken, farklı ideoloji için kolaycı bir anlayışla, siyasi malzeme olarak daha çok kabul buldu. Başörtü sorunları, siyasetin gidişatıyla o kadar alışkınlık ki, sonuç, hukuk veya hukuk bakış açısıyla ilgili konuları almayı ihmal etmedik.

Soruna veya çözüme süt, başörtülü kadınlar içinde değildi hemen onu tartışırken kadınlar daha da zarar gördü. Biz bugün başörtülü kadınların eğitim, istihdam ve siyasal temsil konuşmalarını dünyada benzer yöntemlerle yeni teorilerle tartışıyoruz.

YENİ IRKÇILIK TEORİSİ

İngiltere ve Amerika'da yeni bir teorinin, başörtüsü sorununa yeni bir bakış açısı kazandıracağını düşünüyorum.

Hukukçu Derrick Bell'in teklifi üzerine “Eleştirel Irkçılık Teorisi (Eleştirel Irk Teorisi)” hemen disiplinli bir şekilde çalışıyordu. Ne yazık ki henüz Türkiye'de bu konuda çalışma yapılmadığından, dış yayınlara bir arkadaşım aracılığıyla ulaşabildim.

ABD Seatlle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Medeni Haklar dersi veren Profesör Richard Delgado teorisinin ünlü uzmanlarından. Delgado aynı zamanda “Eleştirel Irkçılık Teorisi” adlı kitabın yazarıdır. 1970'li yıllarda tartışılmaya başlanan teori, bugün göçmenlerin çok olduğu ABD ve İngiltere'deki üniversitelerde çalışılmakta.

Arkadaşımın bana ulaştığı notlarda çok ilgi çekici ifadeler vardı.

“Irk ürünlerine eleştirel bakmayı sağlayanlar, sömürgeci ırkın kökeninin önemli bir parçasıdır. Teoriyi daha iyi anlatılabilir için, şöyle bir senaryoya düşünülebilir: Caddede günde karşılaşan iki yerde birinin diğerinin selamını almamasını ya da gülmesine karşılık vermemesini, o kişinin havasında yaşadığı ya da fark etmemiş olmasını bağladığımız ama selamına karşılık alamayan ' siyah' ise insanlardan bir yaklaşımdan söz yerinde olacaktır .”

Örneği hayretle okudum. Yasalara karşı özgürlüklerin, temel hakların kullanımı konusu dışında, bölümlerin ve bir anlamda “gizli ırkçılık” teorisinin esas teşkilatının olduğu görülmektedir.

“Irkçılık, siyah-beyaz oranlarıyla on rengine, ikinci dünya savaşında Yahudi soykırımıyla, 11 Eylül ve benzer olaylardan sonra din, Doğu Avrupa ülkelerinin AB tablolarıyla, Batı Avrupa ülkelerine göçleriyle etnisiteye yönelmiştir. Ötekileştirmenin her türlüsü teorisinin kapsamındadır.”

 “ÖTEKİLEŞTİRME”…

Dünyada “selamlaşma örnekleri” üzerinden ötekileştirme ve yeni ırkçılık teorileri tartışılırken, güzel ülkem adına içim “cız” etti.

 Bana göre başörtü sorununda çözüm noktasında bu sihirli kelimede… “Ötekileştirme”…

Erkeklerin kadınları, kadınların ve bazı kadınların diğer kadınları ötekileştirmesi…

Biraz daha açalım…

BM üyesi olan kadınlar, yıllardır kadınların okullaştırılması için kampanyalar yapar dururuz.

Ne yani?

Çünkü eğitim, zayıflığın ve eşitsizliğin giderilmesinin yegânesidir.

Şubat aylarında BM'ye katıldığım toplantılarda “kadın ve eğitim” temel konusuydu. Türkiye'den ve diğer etkinliklerden katılıma katılanlar “okulun ve eğitimin kadın erkek eşitliğinin sürdürülmesinde en önemli araç olduğu” konusunda hem fikirdi.

Kadın erkek eşitliğini sürdürüyor, kadınlar arasındaki ayrımcılığı hala görmezden mi geleceğiz?

Kadınların erkek eşitliğini sağlamak için onlarca yaşam sağlamak, kadın ve kız çocukları için bir dizi “okuma yazma” ve “okullaşma” kampanyaları yapılmasına rağmen hala kadın rejimi %60'ı yıllık ve hatta “eleştirel ırkçılık” ile karşı karşıya kalıyor.

Kadınların karar alma oranlarında yeterince yer almadığı için, kadınların şiddet, şiddet, yoksulluk gibi sorunlardan bir şekilde kurtulmadığını iddia ediyoruz. Tüm ürünlerimizle birlikte, “eğitim koşulları” sağlayarak, kampanyalar özelleştirilmiş yurdun dört bir yanında. Ama hala üniversitelerde başörtü sorunu tam olarak çözülebilmiş değil.

Türkiye'de hala kadın, başörtülü olduğu için, yetkinliği, becerisi, sorgulanıyor ve alenen burun yapılıyor. “Kadından vali mi olur?” diyen davranışları ile, “başörtülüden öğretmen, milletvekili mi olur?” diyenlerin arasında “kritik ırkçılık” bakış açıları arasında ne fark var?

SEÇKİN SINIFIN KURTARILMIŞ MAHALLELERİ

Güzel ülkeyim de başörtülü kız belgesi hala “başörtülü oldukları için notlarını kıracağını alenen ifade etmeyen hocalarından biliyorlar”… Başörtülü kadınların hala eğitim ve alın teri ile kazanılmış yeni şehirli statüleri çok görülüyor. Mangalda kül bırakmayıp “sorun çözülsün” diyenler dahi, kendi işyerlerinde istihdam söz konusu olduğunda “ama” ile başlayan cümleleri çok rahat kurabiliyorlar.

Seçkin sınıfın sözde kurtarılmış mahallelerindeki mekanlarda, başörtülü kadınlar, hala bakışlarla ve/veya sözlü taciz, baskıya maruz kalmak kalıyor. Daha önceki başbakanın kızı tiyatroda yakın kişinin gözü önünde aynı baskıyı yaşamadı mı?

Türkiye'de, %7.4 olan kadın üniversitelileşmeyi beğenmeyip küçümseyenler, 81 ilde, 162 üniversite öğrencisina rağmen, kızların %60'ın hala üniversiteye gidemeyişine göz yumarak, yeni bir ırkçılık anlayışının parçasının bildiğinler mi?

Bu ülkede üniversiteyi bitirmiş bir milyonu aşkın kadın, hiçbir istihdam teşvikinin kapsamına giremiyor. 75 yıl önceki elde edilen mülkiyetin, “seçilme hakkı” kısmını kullanamıyor ve mecburi ikamete zorlanıyorlar. Başörtülü kadınlar, çağdaşlık adıyla, üstün, modern şehirli sınıfı var iddiasıyla, yok sayılan, yokluğa mahkûm edilen, ayrımcılığa maruz kalan adsız kadınlar değil mi?

Başörtülü kadınların kahir ekseriyetinin kır kökenli olduğu ve yeni bir hayat kurmaları için eğitimin olmazsa olmaz olduğunu unutmayalım. Bu kızlar, zayıflığın geleneksel gerekçelerle baskının bütün engellemelerine rağmen, ailelerinin sınırlı bütçesiyle okullarını bitirdiler. Çoğunun anne ve/veya babası çeşitli kişiler nedeniyle eğitim alamamış bu kadınların, bu ülke için katma değer üretme adına hedefi, heyecanları vardı.

Doktorsuz köyde yaraları sarmak, öğretmensiz çocukları bir karakter öğretebilmek, çok sevdikleri bu ülkenin değerlerine değer katmak için var güçleriyle çalıştılar. Başörtülü kızlar, köylerinin, kasabalarının, ailelerinin öncülüğünü yapan kızları olmayı beklerken, parçası kalmaya çalıştılar şehir ve modern yaşam, ırkçı bir ilişkileriyle onları kapıdan dışarı çıkardı.

 YAŞAMDAN KAYDI DÜŞÜLEN KADINLAR

Başörtülü kadınlar, sadece birileri korunarak daha test kırılmasından ev hapsine mahkûm edilen, sistem düzeyinde itilen kadınlar…

Okul arkadaşları ve kocaları, kariyer basamaklarını çıkmanın dayanılmaz hafifliğini yaşarken, eğitim ve donanımlarına rağmen “ev hanımlığına” mecbur olan, “yaşamdan kaydı düşülen”, diri diri gömülüen kadınlar…

Bugün, karar alma oranlarında kadınların yokluğundan dem vuranlara birkaç sorun olacak.

  • Karar alma oranlarında kadın sayısında artış adına yapılan tüm talepler bir kısım kadınlar için mi? Nüfusun %60'ını oluşturan kadınlar, taleplerin süresinde mi?
  • Vasıflı işgünün azlığından şikayet olup olmadığı, ülkenin 81 vilayetine 162 üniversiteye açılırken, mevcut insan kaynağına yapılan bu artış, aynı zamanda milli servet de ihanet değil mi?
  • Bir şekilde üniversiteyi bitiren bir milyonu aşkın başörtülü kadının sistemi atan, hatta arka odalara, kapılara zorlayan, en temel hak olan eğitimden mahrum bırakan anlayışın, kız çocuklarını diri diri gömen cahiliye Araplarından, Yahudilerin kapılarına, kıyafetlerine işaret koyan, siyahları otobüste ayrı yerde oturmaktan ne farkı var?

 Ağalığı paşalığı ayrılmakla övünüp, Demokrasi ve cumhuriyeti var olmaya çalışırken, yeni yeni olanaklar ve statü alanları açmak niye?

43 yaşındayım. Çocukluğumdan beri kronikleşen bu soruna, çözüm bulamadan çocuklara hele ki torunlarıma miras bırakmak istemiyorum.

EYLÜL / 2011