AİLEYE İADE-İ İTİBAR ZAMANI

10 Mayıs 2017

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın adı üzerinde yapılan tartışmalar bir kez daha ortaya koydu ki, pek çok kişi hala kadın hakları ve aile birliğinin birbirinin alternatifi olduğu zannında.

Kadın ve aileye zaman içinde öyle anlamlar yüklendi ki, bu iki kelime bir anlamda farklı ideolojilerin sembolleri haline geldi. Kadını kutsarken aileyi, aileyi kutsarken kadını yok mu sayacağız? Ya da mutlaka birini kutsamak, seçim yapmak zorunda mı kalacağız?

Kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismara ait tartışmaları bu yazının konusu dışında tutmak istiyorum. Çünkü şiddet ve istismar hiç bir ideoloji, inanç veya sistem tarafından makul gösterilemez, müdafaa edilemez. Kadının ve çocuğun en güvenli, huzurlu ve mutlu olduğu yerin yuvası ve ailesi olması gereğine inanarak yazıya devam etmek istiyorum.

ŞİDDETİN YAKICILIĞI

Şiddet öyle yakıcı, yok edici bir kelime ki, yanına konduğu her kelime ve kavramında yok edip içini boşaltıveriyor.

Aile içi şiddet...

Kadına yönelik şiddet...

Töre ve namus cinayeti...

Kadın, aile ve töre kavramları neredeyse cinayet ve şiddetle özdeşleşti. Gençler aile kurmaktan korkar oldu, folklorik zenginliğin de ifadesi olan törenin, bizzat kendisi cinayete kurban gitti. Belki de tüm bu tartışmaların temelinde "ben" ve "biz" in kavgası yatmakta... Kim bilir?

Ya Aristo mantığı ile " siyah ve beyaz" düşünmeye alışmışız, kodlanmışız. Ya "ben"in hakları için çarpışacağız, ya da "biz"in hakları için. Bu uzun, çok uzun bir tartışmanın konusudur aslında...

Kadın ve aile konusunda kamplara bölündük.

Bazılarına göre; kadın hakları için mücadele ediyorsanız, "ben" den yanasınız: "biz"i temsil eden aileyi ikincilleştirirsiniz...

Bir başkasına göre ise; ailenin önemine vurgu yapıyorsanız, "kadının adı yoktur".

Ekonomik ve sosyal olarak güçlü, başarılı, ayakları üzerinde duran, özgüvenli kadın, tek başına " ben" olmayı başaran kadınla özdeşleşti. Tam tersinden baktığımızda güçlü aile, kadını ikincilleştiren, eve mahkûm eden "biz" ile... Hep "ya", ya da "yerine" ... "Hem" ve "hem de" demeyi unuttuğumuzdan seçim yapmaya zorlandık...

Bir yandan kariyer ve özgürlük, diğer yandan aile olmak, yuva sahibi olmak...

Ah Aristo ah!

Pencerelerden, at gözlüklerinden biraz sıyrılın ve etrafınıza bakın lütfen!

Hem kariyer, hem çocuk yapan, mutfakta soğan kavurmaktan imtina etmeyen, hem mesleki başarıyı yakalayan, hem de yuvasında anne ve eş olan o kadar çok kadın var ki...

Veya çocuğunun beslenmesini hazırlayıp sabah okula bırakmaktan, sofra kurmaktan gocunmayan o kadar çok erkek...

Aile olmak, yuva sahibi olmak, eş veya ebeveyn olmak aslında bir tek kadın veya erkeğin görevi olarak tanımlanamaz. Yani, tek başına birinin üzerine yıkılamaz aile olmanın tüm sorumluluğu...

Güçlü bir ailede erkek, kadın, çocuk her bir bireyin ayrı ayrı tanımlanmış hem hakları, hem de görevleri vardır. Zamana ve sosyal çevreye göre bazı görevler esner veya daralabilir; bu ayrı bir tartışma konusudur... Fakat aslolan, ailenin, birilerinin sadece verici, diğerlerinin ise sadece alıcı olduğu bir kurum olmamasıdır.

HER EVLİLİK AİLE DEĞİLDİR

Sadece bir evi, duvarları, odaları, bir bütçeyi, ev içi görevleri ya da 24 saati paylaşmak değildir aile olmak... Bulaşığı kimin yıkayacağı, ütüyü kimin yapacağı, çocuğu okula kimin bırakacağının tanımlanması değildir aile olmak... Eğer insana ait değerleri çekip alırsanız, yukarıda saydıklarım sadece "ev ortaklığı" olur çıkar... Evliliği sadece kadının kendine bakacak, erkeğin ise ev işlerini çekip çevirecek birini bulması olarak tanımlarsak, en başından başlar yanlış... Şehir hayatında, kadınlar artık ekonomik olarak ayakları üzerinde durabiliyor, yani kendilerine bakacak bir erkeğe pek de ihtiyaç duymuyorlar...

Yeni yüzyılda ev teknolojisi öyle ilerledi ki, bir kaç düğmeye basarak çamaşırları ve bulaşıkları yıkayabiliyor, elimizi değdirmeden makinede ekmek dahi yapabiliyoruz. Sadece erkekler değil kadınlar bile kendi çamaşır ve bulaşıklarını yıkamıyorlar...

İhtiyaç analizimiz değişince aile olmaktan vaz mı geçeceğiz?

Yeni kavramlar ve kodlarla konuşmalıyız artık...

Evlilik ve aile olmayı, nesnel ihtiyaçları karşılama üzerinden tanımlayarak yapıyoruz en büyük hatayı... İçinde sadece başlangıçta dahi olsa bir tutam ask, empati, insaf, vicdan, muhabbet, güven, sorumluluk hasılı insanlık yoksa her evlilikle yuva kurulmuyor maalesef...

"Kendimiz için istediğimizi diğeri için de istemedikçe" her evliliği aile yapamayız.

Kimin bulaşık yıkayacağı, çocuğu kimin okula bırakacağı kadar basit bir görev listesi bizi aile yapmaya yetmez... Kişilikleri, yaşları, cinsiyetleri ne olursa olsun, her bir sağlam parçanın oluşturduğu yeni sağlam bütünün adıdır aile... Kendimize değer biçmeden evvel diğerine değer vermeyi öğrenmektir... Kadın ve erkek ile çocukların görev sorumluluk eğrisi her zaman aynı değildir kuşkusuz. Hatta zaman ve şartlara göre farklılık, çeşitlilik de arz edebilir.

Bas dayayacak omuzdur aile olmak... Her zaman çözüm üretemesek, hatta anlamasak da dinlemek, dert ortağı olmaktır aile olmak...

Zaman zaman fikir ayrılıklarına düşsek de, bir masada yemek yemek, zile basınca birinin mutlaka kapıyı açacağını bilmektir aile olmak... Pazar sabahı kahvaltıda yumurta tokuşturmak, TV kumandası için kapışmak, hasta olana ilacını getirmek, "ayaktayken bir çay da bana koy" diyebilmektir aile olmak... Kardeşinin kıyafetini ödünç almak, küçük sırlarını paylaşmak,

Gece tuvalete kalktığında tüm odaları dolaşıp çocukların üstünü tek tek örtmektir aile olmak...

"Merak edip beklemesinler" diye gecikeceğini yüksünmeden arayıp haber vermek, bireysel keyifler kadar birlikte yapılanlardan haz almaktır aile olmak... Özlemektir, karşısındakinin gözyaşını silmek, konuşmasa, anlatmasa da O'nu anlamak, okumaktır aile olmak... Sorun çözme becerisini birlikte geliştirmek, sağlıkta olduğu kadar hastalıkta da bir ve birlikte olmaktır aile olmak... Araya yollar, şehirler girse de ayrı olmamaktır aile olmak... Haklarımızı kutsarken, görevlerimizi de unutmamaktır aile olmak...

Aslında aile olmak o kadar çok şeydir ki, satırlar ve sayfalarla anlatmaya çalışmak beyhude olur. Sadece iş bölümüne indirgemek, görev çetelesi tutmak, aile olmaya hakaret etmektir...