ANNELİĞİ YENİDEN OKUMAK

Üç kız annesi olarak, annelik üzerine yazmak, yazmanın en keyifli hali. Gebelik, doğum derken, kızlarımın bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik dönemlerine ait, beni mest eden onlarca hikâye anlatabilirim.
İlk gebeliğimde, hemen her şehirli kadın gibi doğum ve sonrası üzerine onlarca hikaye dinledim. Doğumun sancılı süreci, suni sancının bitmek bilmeyen ağrıları, bebeğin gaz sancıları, uykusuz geceler, ateşi düşürme telaşları, aşılar, steril ortam kaygıları… Daha neler neler…?

Bir kadın evlendiğinde daha ilk gebeliğinde başlar doğum korkuları… Anlatılan onlarca şehir efsanesi rüyalarına girer. Benimse önümde iki seçenek vardı. Ya pek çok kadın gibi panik olacaktım ya da var oluşun sıradanlığına teslim olacaktım. Modern hayatın cezbine kapıldıkça varoluşun sıradan, sade kurallarını sorguluyoruz aslında.

 

Modernizmin Mükemmeliyetçiliği…

Tıp bilimi ilerledikçe kadınların doğuma ait kaygıları azalacağı yerde tersi bir oranda artıyor sanki… Yoksa kadınlar, modernizmin mükemmeliyetçiliği iddiasına yenik mi düşüyorlar? .

Annelik hakkında farklı ideolojiler, farklı yorumlar yapsa da değişen dünyada sosyolojik olarak anneliği yeniden okuma ihtiyacını görmezden gelemeyiz. 

Annelik tartışmaları ekseninde, kadın sistemler ve rejimler arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor aslında. Seçim yapma zorunluluğu Aristo’nun bize hediyesi. “siyah ya da beyaz”… “Hem o, hem de o”  deme alışkanlığımız ve hatta cesaretimiz olmadığı için sürekli tercihler üzerinden ideolojileri kurgularız. Annelik de bu kurgudan ne yazık ki nasibini alıyor.

Ya ev kadını bir anne olarak modernizm tarafından ötelenirsiniz ya da çalışan bir anne olarak vicdan azabıyla yaşarsınız. Oysa pek çok kadının ve ailenin “hem o hem de o” yönündeki tercih ve yaşam biçimleriyle dolu onlarca, yüzlerce, binlerce örnek vardır.

 

Modern Hayat, Annelikle Barışık Mı?

Kadın hakları mücadelesi verilirken, kadının en doğal hakkı olan anneliği görmezden gelemeyiz. Anneliği kadının geri kalmışlığına sebep gösteren modernistler, en son ne zaman bir çocuğun gıdığını kokladılar, bir çocukla birlikte bayılıncaya kadar güldüler,  ateşten yanan bir çocuğun başını sabaha kadar beklediler?

Modern yaşam kadın için kariyeri tek hedef olarak koyarken, sistemi öyle erkeksi bir bakışla ortaya koyuyor ki, kadın anneliği ve kariyeri arasında seçime zorlanıyor ve bir anlamda erkekleşmeden var olamıyor. Kadının, kadın ve anne olarak var olacağı sistemler kurgulamayı telaffuz etmek dahi acımasız saldırıların hedefi olmaya yetiyor.

 

Kadınlar Evlerine, Evladından Daha Çok Mesai Harcıyor

Hemcinslerim ve erkeklerin pek çoğu için, annelik ve ev kadınlığı iç içe geçmiş kümeler gibidir. Bu da anneliğin tanımının, görev ve sorumluluğunun tam anlaşılmasını zorlaştırıyor ne yazık ki…

 

İyi bir ev kadını her zaman iyi bir anne midir?

 

Kadınların hatırı sayılır bir kısmı, evlerine, evladından daha çok mesai harcıyor.  Kadınlar arasında, ev işleriyle bütün gün uğraşmak “titizlik” olarak, iltifat görmez mi? Ben, kadınlarının ev becerileri, mutfaktaki maharetleri için birbirlerine ettikleri iltifat kadar, annelikleri için ettiğini hiç görmedim. Ondandır kadınlar, evlerinin temizlik, konfor ve dekorasyonuyla birbirlerine karşı statü edinirler, annelikleri ile değil…

Ev hanımları acaba zamanının kaçta kaçını çocuklarının gelişimi için harcıyor? Cam silmek, çarşaflara varıncaya kadar ütü yapmak, sürekli elinde toz beziyle dolaşmak, annelik görevlerinin içinde ne kadar yer tutuyor? 

Çok zaman komşuların, arkadaşların, ev için edeceği iltifat, çocuğun annesine edeceği iltifattan daha kıymetli oluyor ne yazık ki… Arkadaş günleri için onlarca çeşitle donatılan sofra “görev” sayılırken, çocuğun ayrılan zaman,  “gereksiz” olabiliyor.

Annelik konusunda modern yaşamı suçlayanlar, yerleşmiş yanlış “ev kadınlığı” kabullerini de sorguluyorlar artık.

Bütün bunlardan dolayı üç kızımı büyütürken çalışıyor olmaktan (bazı anlık istisnalar hariç) hiç pişman olmadım. İbadetin onda dokuzunun helal rızk kazanmak olduğuna daima inandım. 

Söz konusu kadın ve annelik olunca “ya” “ya da” demek zorunda değiliz. Tarafların tamamı sorumluluğu ortak paylaşarak “kazan kazan” formülüyle, hem çalışan bir kadın hem de iyi bir anne olmak için kendi özgün yöntemlerimizi geliştirebiliriz.

Kadın, iyi bir planlamayla ve önceliklerini doğru belirleyerek, hem mutlu olduğu işte çalışabilir, hem de (kötü bir ev kadını olma bahasına) iyi ve mutlu bir anne olmayı başarabilir. Yeter ki sistemler, ideolojiler, yerleşmiş kabuller onu sürekli yargılamasın.

MAYIS / 2012