EŞ DURUMDAN STATÜ

İki olay öyle üst üste geldi ki; bu yazıyı yazmak elzem oldu.

Birincisi; geçtiğimiz  günlerde iki erke aralarında, bir kamu kuruluşunun “…eşleri derneği” kurulmasından bahis ediyorlardı. 

İkincisi; bir tanıdığımın 7-8 yaşlarındaki kızına “büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulduğunda; “….. karısı olacağım. Çünkü onların kürkleri, şoförü, arabası var.” Diye cevap verdiğinde dehşete düşmüştüm. Bu durumdan belki, birinci derece de aileyi sorumlu tutabiliriz. Fakat özellikle kamu alanında, kızcağızın önünde gördüğü rol modelleri hap aynı ve onu da o kadar doğru tanımladı ki…(!)

Kadını kocasının statüsüyle var eden “eş durumundan kimliği”  ile   tek başına var sayan yine erkek egemen yapılardır kuşkusuz. Kadını birey olarak yok sayan “eş durumunda statü” zihniyeti, O’nu erkeğin kimliğiyle “var” sayıp, alanını kocasının alanıyla sınırlı tutmak, kadını ise; “falancanın karısı” olarak kimliklendirmek;. Siyaset, iş hayatı vs de kariyeri, erkeğe  ait alanlar kılmak ister.

Kısacası, pası yine erkek erkeğe atmaktır hedef.

Sevdiği, saydığı, çocuklarının babasıyla, mutlu mesut olmak; eşinin ahlakı, kimliği ile gurur duymak başka bir şey. Eğer destek ve moral alınmışsa elbette ailenin,  (çoluk çocuk, anne baba, kardeş…) kariyer planlamasında hatırı sayılır bir yeri de vardır, o da kabul.

Fakat bu yeri, koltuğu, statüyü eşle ortak saymak anlaşılabilir değildir. Çünkü eşler hayatı paylaşır, birbirinin peykinde değildir .

Bu sadece erkeklerin kusuru değildir, kuşkusuz. Pek çok kadında, eşinin statüsüyle anılmaktan, koltuğunun ortağı olmaktan mutludur da… “saçını süpürge” misali, bununla gurur da duyar. Eşinin işinden veya işyerinden bahsederken “bizim işyeri” ifadelerini sıklıkla kullanmakta bir beis görmez.

Zor gibi görünse de kolay olanı seçer. Çünkü hem eş, hem anne, hem evlat olup iyi de bir kariyer yapmanın bedeli ağırdır. Çünkü hâlâ ailenin kahir ekseriyetle, yükü kadının üzerindedir. Hal böyle olunca, ailenin yükünü, kısmen de olsa kocasıyla paylaşabilen kadın kendini bahtiyar addeder.

Bütün bunlara rağmen ben yine de iyi niyet ve samimiyetin daha da önemli olduğunu göz ardı edemeyiz. Çünkü eşit olmak, aynileşmek değildir. Farklılıklarla birlikte, (her iki tarafın) avantaj ve dezavantajlarıyla bir arada olabilmesidir. Önemli olan, birbirlerini kimlik olarak da “var” sayıp, iki ayrı insanın bir arada, kendini de yok etmeden  birliği “var” etmesidir. Birliği “var” etmedeki özgün yöntemleri her iki taraf içinde uygulanabilir ise; üçüncü kişi olarak bize tartışmak düzmez.

Aslında birey olmak , tek başına da anlam ve kimlik ifade edebilmeyi de vurgular. Tek başına varlık gösterebilmek, “biz” olarak varlık göstermeyi de güçlendirir aslında. Birey olmayı, “var” olmayı nedenli nedensiz sokaklara dökülmek olarak algılanmasın.  Kişinin seçim yapabilme ve seçimlerinden dolayı mutlu olma ortamıdır aslında vurgulanmak istenen.

Lakin, aşk, fedakarlık veya paylaşmak adına, “O'nda” yok olmayı , bilerek, isteyerek seçenlere diyeceğimiz yok. Tercihine katılmamakla birlikte anlayabilirim. Birey olmak, seçim yapabilme özgürlüğünü de kapsar çünkü…

Amacımız o yada bu kuruluşu karşımız almak  da değil, bu alanda var olan bir ezberi bozmak.

Kadın kendi kimliğinin yanında elbetteki kocasının kimliğini de taşıyabilir. Tıpkı erkeğin  kendi kimliğinin yanında, karısının kimliğini de taşıyabileceği gibi...

 

Ayşe Keşir