“İMAM HATİPLİ” KIZLAR VE YENİ MUHAFAZAKÂRLIK

Bizim mahallede kızlarını zorunlu eğitimin dışında yoğun bir şekilde okullaşması 80 yıllarda başladı. Önceleri, anne babaları bizim ailelerimiz gibi muhafazakâr olan, ailelerimizden önce şehirleşen fakat kılık kıyafet seçimi bizden farklı olan çok az sayıda “sosyal kuzenlerimiz” okullu oldu. Aileleri, bizim ailelerimizden evvel, muhafazakârlığı farklı yorumlamaya başlamıştı bile…

İmam Hatip Liselerinin de kız öğrencileri almaya başlamasıyla, Kısacası “bizim mahallenin” kızları da dönemim “yeşil kuşak” projesinden nasibini aldı. Kızını öğretmen, doktor, eczacı olarak görmek isteyen, orta sınıf muhafazakâr aileler için İmam Hatip Liseleri önemli bir geçiş süreciydi. Çünkü toplum, aynı çağda yaşamakla beraber “çağdaşlığı” tekelinde tutanlar ve aynı dine inanmalarına rağmen “dindarlığı” tekelinde tutanlar olarak, belirgin bir şekilde ayrılmıştı.

Önce babaları veya anneleri destekledi onları. Belki de tek başlarına bu kadar cesur olamazlardı. Liseli, ardında da üniversiteli oldular. Eğitim sürecinde rekabeti yakalayanlar zaten “mahalle baskını” aşan ailelerin kızlarıydı. Gelin görün ki; bir mahallenin baskısına baş kaldırırken bir başka mahallenin istenmeyeni olmuşlardı.

 

16 yaşında Latin alfabesini öğrenen ve ilkokul diplomasını alan babam, ben ilkokula giderken akşam ortaokuluna devam etti. Dolu dolu bir kütüphanemiz vardı. Ailemizde yarınlar için tek reçete ve yol iyi bir eğitimdi. Evimizde bilgi dışında hiçbir referans kullanılmadı. Tartıştığımız her konu için kitap karıştırır, kaynak gösterirdik. Biz babamızdan böyle görmüştük. Aslında “yeni” diye anlattığım “muhafazakârlığın” örneğini daha o zaman biz babamızın şahsında tecrübe etmiştik zaten. Köklerine sadık, doğru ve iyi insan olma modelini din ile ifade eden, kendisiyle ve yeni yeşerdiği ortamla barışık, özgüvenli “yeni bir muhafazakârlık”.

 

Böyle bir iddia babam dâhil bizlerin birden fazla cephede savaşması demekti. Hem kendi mahallemizin hem de komşu mahallenin statükocuları ve yobazlarıyla aynı anda savaşır bulduk kendimizi. Babam, sülalede kızını ilk üniversiteye gönderen olarak çarpıştı, biz devraldığımız bayrağı iş hayatında da devam ettirerek, her iki mahallenin hem erkekleri hem de kadınlarıyla çarpışıp durduk.

Hasılı kendimiz olmanın bedelini,  İsa’ya da, Musa’ya yaranamayarak ödüyoruz hala…

İletişim teknolojilerinin cep telefonu ile hemen her eve girdiği yeni çağda değişimin serüveni de hızlanıyor. Toplumların tarihinde, onlarca yıla yayılan değişim, şimdi birkaç yılda yaşanıyor.

Cumhuriyet devrimleri, sosyal hayata yansımasını, kılık kıyafet devrimi, balolarla, ağırlıklı olarak kadınlar üzerinde gösterirken, sosyolojinin bu değişmez kuralıyla, yeni muhafazakârlık da yine kadınlar üzerinde kendini gösterdi.

Değişimin öncüsü aslında kızlarının okullaşması yönündeki mahalle baskısına ilk karşı duran, muhafazakâr babalardı. Pek çoğunun istikralı bir eğitim süreci olmamış ve bunun acısını hep hissetmiş, eğitimin olmazsa olmazına inanan, muhafazakâr, dindar ama idealist biraz da anarşist babalar… Gerek kız liseleri, gerekse İmam Hatip Liseleriyle (İHL) okullaşan kızlar, idealist babalarından aldıkları güçle ellerine geçen bu fırsatı iyi değerlendirdiler.

 

İHL’lerin ilk kız öğrencilerinin büyük bir çoğunluğu, ilkokulu bitireli birkaç yıl olmuş, eğitimine ara verilmiş kızlardan oluşuyordu. Muhafazakâr ve dindar babalar sistemin okullarına vermediklerini kızlarını, Kur’an Kurslarına göndermiş, dini eğitim almalarını istemişlerdi. 1978 yılında İHL’rinin kapılarının kız öğrencilerine açılmasıyla dindar ailelerin kızları, hem dini eğitim alınacak hem de pozitif bilimler öğrenebilecekti.

Ailelerin, öncelikle kendilerine ait olan eğitim sorumluluğu, söz konusu din olunca, imama, hocaya devretme geleneği yılarca bozulmamıştı. Çünkü ailelerin pek çoğu, eğitim düzeyleri ne olursa olsun, kendilerini din eğitimi verecek yetkinlikte görmüyorlardı ve bir kurumdan alınması konusunda ısrarcıydılar.

Bir veya birkaç yıl kuran kursunda eğitim alan kızlar, ilkokulu yeni bitiren kızlarla birlikte aynı sınıfta eğitime başladı. Ailesinin zoruyla bu okulda okuduğunu düşünenler de vardı, eğitimli yeni bir hayata atılmak için bunu önemli bir fırsat sayanlar da.

 

Ailelerin beklentileri farklıydı, farklı yaşlardaki kız öğrencilerin motivasyonları da... Kimi aileler sadece, evlilik öncesinde kızlarının hem dini eğitim almasını hem de lise eğitimini tamamlamalarını bekliyorlardı. Ailelerin büyük bir çoğunluğu, kızlarının, muhafazakâr anlayışlarına uygun, tamamı kızlardan oluşan sınıflarda, hem dini bilimleri hem de pozitif bilimleri öğrenerek yetişmelerini istiyordu.

 

Bilinen anlamda dindar olmayan, gelenekçi aileler de, çocuklarının dini eğitim alması için, “cami hocasına” göndermek yerine, aynı zamanda lise eğitimini de alacakları İHL’ye göndermişlerdi.

Rahmetli babam gibi imam veya müezzin olan diyanet mensubu pek çok baba da, dini eğitimi kendisi vermek yerine akademik bir disiplinle İHL’lerde alınmasını tercih etti. Aileler bütün bunlarla birlikte, kızlarının pozitif bilimlerdeki başarılarını da önemsiyorlardı. Çünkü bu okullara imam veya hatip olunmak için gidilmiyordu. Kızların, dini, muhafazakâr değerlere saygılı, öğretmen, doktor, eczacı olmaları ve kendi ayakları üzerinde durmaları bekleniyordu.

 

Yaşları diğerlerine göre büyük olan kızların büyük bir çoğunluğu, evlilik vs nedenlerle okulun ilk kısmını (orta okul) bitirince okula devam etmediler. Devam edenlerin mezuniyet sonrası idealleri vardı. Eğitimlerine devam etmek, meslek sahibi olmak istiyorlardı. İHL’ler muhafazakar kızların okullaşabilmesi, için o günün şartlarında en önemli ve tek araçtı.

 

Benim İHL’yi bitirdiğim 1985 yılında,  19 kişilik sınıf mevcudunda, birkaç kişi istisna hemen herkes 4 yıllık fakülte kazandı. İşletme, diş hekimliği, eczacılık, tarih, kimya, edebiyat, fizik tedavi ve ben basın yayın… Bir önemli gerçek daha vardı, sınıfımızda hiç kimse İlahiyat eğitimi almayı tercih etmedi. Hayata daha fazla entegre olacağımız yeni meslekler bize daha da cazip gelmişti. Hatta imam olan rahmetli babacığım o zaman bana “Bir eve bir imam yeter, ben sizi imam olasınız diye okutmuyorum. Sevdiğiniz meslekleri seçin” diyerek çağdaşları içinde devrimci sayılacak bir destek vermişti. Gönlü her ne kadar eczacılık, öğretmenlik gibi mesleği belli diplomalardan yana olsa da Basın Yayın okumama ses çıkarmadı. Erkek kardeşim de Anadolu Endüstri Meslek Lisesi sınavlarını kazanarak, ortaokulu okuduğu İHL’den lisede ayrıldı. Yüksek öğrenimde de bilgisayar eğitimi alarak bilişim sektörüne geçti.

Bizden önceki kuşakta tek tük gördüğümüz muhafazakâr ailelerin üniversiteli kızları, bizim dönemde daha da görünür oldu. “Türkiye muhafazakârlaşıyor” diye iktidarları baskıcı olmakla, yaşam tarzlarını tehdit etmekle suçlayanlar, İHL’ ler ile gelen, yeni orta sınıfın eğitim rüzgârını ne yazık ki göremediler, görmek istemediler.

Bugün, kız çocukları okullaşsın diye, hem devlet, hem STK’lar, tarafından onlarca kampanya yapıyor, kaynak aktarılıyor. O günün şartlarında dindar ebeveynlerin gönül rahatlığı ile kızlarını okullaştıracakları en önemli kampanyaydı İHL’ler.

İHL’lerde eğitim almak, benim çağımın kızları için, ailelerinden devraldıkları sosyal, kültürel ve dini mirasla birlikte, yaşadığı çağın sistemiyle barışık, kendilerine ait yeni bir hayat düzeni kurmaları için önemli bir fırsattı. 

 

Ve biz kızlar, bu fırsatı kaçıramazdık.