Kocasıyla başka hayatları hemen onu yaşayan kadın, bir gün ağır bir bedel öder.
Hayatta kalan 40 yıllık geride kalan, erkekler ve kadınlar birbirinden ayrı, birbirinden çok farklı yeni bir yol almayı bekliyor. Evi dışında bir hayat kurmamış, kuramamış pek çok kadın için son derece sarsıcı olan bu yol takibi, başörtülü kadınlar için, iki kat büyük bir zorluk ve çaresizlik demektir.
Erkekler, 28 Şubat travmasının hız kesmesine rağmen hayata karşı kariyer planlarını, hedeflerini tek tek uygulamaya devam ettiler. Dış hareketler, sosyal çevreler, arabalarının markaları değişti.
Kendine giderek obezleşen bir hayat kuran erkek, karısına geleneksel rolleri dayatmaya devam etti. Kadınlar, çocuk, koca, ev eksenli bir yaşam mecburiyeti oldular.
Erkeklerin değişimleri ve tüm gelişim cazibesiyle yaşarken, kadınların, altın ilişkileri ve “hanım lokallerinde” çok fazla tekâmül etme şansları yoktu.
Ev ile komşu kapısı arasında kalan kadın ve sorunlar, iş ve sosyal yaşamda edindiği tecrübe ve statüyle, hayatta karşı karşıya kaldıkları tavanı olan seçenek olan, hiçbir zaman yoktu.
Trajik olan ise, erkeğinin, “karının, tüketimi ve çevreyle uyum sağlayamadığı, kendini anlayamadığı” gibi sebeplerle bezeli bencillikle, bu yeni çabası, yine kadının sorumlu kalmasının devam etmesidir.
AŞKIN ŞEREFİNİ BEŞ PARALIK EDENLER
Ben, aşk karşısında eli kolundaki ustalardanım. Aşk bir gönülden düşmeye görsün… Hal nedir, güzeldir bilirim? Hayatımın son baharına yaklaşsam da, baharımı yakan kavuran aşk külleri, hala gönül bahçemin zemininde serili… Ben ve aşkım, buluştuk. Hayatın dikenli, taşlı süreçleri birlikte sürdürüyoruz. Birlikte büyüdük, birlikte acı çektik… Belki hayatla birlikte aşkımızı da eskitik ama geride bıraktığımız içimizi yakan, muhteşem bir acı bırakmadık çok şükür. Anlayacağınız, ben aşkını mazeret olarak tek geçinceye kadar iyi tanırım.
Aşk öyle zamansız bir misafirdir ki, kapıya ne zaman, nasıl dayanacağını bilemez insanoğlu… Aşk, kadın ve erkek de okuyor, çıkagelir. Ama nedense bizim mahalledeki aşk hep açıklığını çalıyor(!).
Şehvet, çapkınlık, hovardalık, almanın adını aşk koymaya kalkan haddini bilmezler komşu çileden çıkıyorum. Aşkın şerefini haysiyetini beş paralık ettikleri için… İkinci bir kadının hayatına sokan erkekler, hep bu masumiyete sığınıyorlar: “Ben Aşık oldum.” Üstelik “Karımın bilgilerinin bilgisi yoktu.” Diyerek, utanmadan, karısına iftira ederek, tüm sorumluluğu da onun üzerine atıyorlar. Aşk adamı yüceltir, küçültmez. Ama bizim mahallemizde sözde âşıklar hep sürünüyor ne yazık ki…
Eşi başörtülü olan, başı açık, bakımlı(!) sekreterlerine âşık(!) oluşuvermeleri, ne büyük bir tesadüftür?
Nasıl oluyor da muhafazakar mahallenin şaşkınlığı Eros'u, okunu hep açık, bakımlı(!), genç kadınlar atıyor? Eros bu mahalleye gelince, başörtülü, çarşaflı kadınlara karşı bir çeşit psişik körlük yaşıyor, onlar yok diyor olacak ki, dindar nüfus hayatlarına giren ikinci kadın hep şehirli, başı açık, bakımlı(!) ve genç oluyor.
Kendilerini kandırınca, insanları kandırdıklarını zannedenler, sonunda görme aşklarıyla geride kalan, ruhu örselenmiş, kalpleri zedelenmiş, acı ve yokluktan birkaç çocuk ve bir kadınla birlikte, büyük bir yıkımın ayrıldığının farkındalar mı? “Kul borçlarının hesabına karışılamaz” buyuran Yaradan'ın huzuruna, bu kadar büyük bir hakla, nasıl çıkmayı düşünüyorlar? Yoksa hayatlarıyla birlikte inançları da mı değişti?
ŞUBAT / 2011