Popülizmi, hoş gördük önce. Hayatımızı durağanlıktan kurtarıp biraz hareket getirdiği için... Ama pırıl pırıl ve biraz işlense baha biçilemeyecek cevhere dönüşecek gençlerin, hatta koca koca adamların popülizmin büyüsüne nasıl kapıldıklarını görünce “Neler oluyor?” demeden edemiyor insan.
Birkaç ay dillerden düşmeyen,“TOP 10” listelerde bir numara olan şarkılar, daha sene-i devriyesi dolmadan unutuluyor. Siyasetçinin birinin, bir sürç-ü lisanı, ülkenin pek çok mühim meselesini bir anda “out” yapabiliyor. Oysa; iyi, kalıcı, değer ifade eden şeyler bilgi ister, emek ister, damıtılmak ister.
“İmaj, trend, popüler, in-out”... daha da uzun bir liste günlük hayatımız o kadar girdi ki... Yeni yapay imajlara bürünür; “trend” olmayandan kaçar, “out” olanı hemen hayatımızdan çıkarır olduk. “Nev-i şahsına münhasır” ne demek unutulmaya başlandı.
İki şarkıyla şöhreti yakalayanların “duayen” edalarıyla hayat dersi vermeleri, daha Türkçe’yi doğru dürüst telaffuz edemeyen cici kızların “sunucu” oluvermeleri, bu işleri “hakkıyla” yapanlara “haksızlık” olmuyor mu? Demeden edemiyor insan…
Hani iktisatta satış ve pazarlamanın önemini vurgularız ya hep... Ama öncesi bilmek istemeyiz; kaliteli üretim. “Ne ürettiğin değil nasıl sattığındır.” Felsefesi (!) dillere düşünce popülizmde bundan fazlaca nasibini aldı, hatta “kanka” oldular. Para tüm değerlerin üzerinde olduğu bir ortamda, klasik iktisatın arz talep tanımından yola çıkarak, biraz amiyanede olsa, “popülizm var, çünkü para ediyor” sonucu çıkarmak yanlış olmasa gerek.
Popüler kültürün en sadık beslenme kanalı olarak, belki de yine medya karşımıza çıkacak.
Hedef kitlesi 13–15 yaş genç kızların olduğu bir dergideki ilişki testinde “Erkek arkadaşınız evliyse...” diye başlayan soruyu okuduğumda “Nereye gidiyoruz?” diye, dehşete düşmüştüm.
Popülizm adına, bugünü ve bugünün gençliğiyle birlikte muhakkak ki yarını da böyle hoyratça harcama lüksümüz yok.
Eğitim sadece devletin, siyaset sadece seçilenlerin, sanat sadece üretenlerin sorumluluğunda değildir. Çizginin bu yanında olanların, tribünde oturdukları yeter, artık sahaya inmeliler ve sorumluğu ele almalılar.
Sadece üretenin popülist kaygılarla kaliteyi düşürmesinden şikayet etmek yerine, tüketirken kaliteyi talep eder olmalıyız. “Çünkü ben buna değerim” dediğimiz gün, “Para” etmediği görülünce popülizm, biraz dinlendirildiği zaman, estetik, değer, kalite, emek, hak ettiği yeri bulabilir ancak.
Ayşe KEŞİR