SEÇİM YAPMAYA ZORLANMAYA İTİRAZIMIZ VAR!

İdeolojiler, sistemler, rejimler kadınlar üzerinden görünür olduğundan, kadınlar sürekli seçim yapmaya zorlanır. Giyim kuşamdan başlar bu dayatma, seçeceği mesleğe kadar devam eder bazen…

Söz konusu, iş yaşamı ve aile olunca da durum değişmez…

 “Çocuk da yaparım kariyer de…” dillere pelesenk olsa da, kadının aile ve iş yaşamı arasında tercihe zorlanması, sanayileşme süreci kadar eski bir tartışmadır.

Konuyu ele alırken kır ve kent yaşamını ayrı değerlendirmek gerekir elbette…  Çünkü tutum ve davranışlar, beklentiler toplumdan topluma, kırdan kentte göre değişim göstermektedir. Kırsal yaşamda kadın bir yandan bağ, bahçe, tarlada ve hayvansal üretimde ücretsiz aile işçi olarak çalışıp diğer yandan evinin kadını olurken, sosyal güvenlikten, teknolojiden, örgütlenmeden de yoksundur. Bununla birlikte kırsaldaki kadının “dışarıda çalışıp çalışmamak, çocuk bakımı” gibi bir sorunu da yoktur.

Modernizm Annelik İle Barışık Mı?

Şehirleşen veya şehirde yaşayan kadın söz konusu olduğunda, bu alanda ilk yaşanan tartışma “kadın çalışmalı mı, çalışmamalı mı?” olmuştur. Ardından ev işlerinin ve çocukların ne olacağı sorgulanmıştır. Bu tartışmanın temelinde “katı gelenekçi” yaklaşımlar olsa da, modernizmin de “annelik” ile barışık olup olmadığını sorgulamalıdır. Eve ait, çocuk, yaşlı bakımı vb görevleri, tamamen kadının sorumluluğu saymak kadar tamamen devletin sorumluluğuna bırakmak, kadının “annelik, eş, evlat” olarak rollerini yok saymak, ne kadar gerçekçidir?

Sosyal hayat ise söz konusu olan, kadın erkek ilişkileri, ev içi roller, hayat siyah ve beyazlardan ibaret değildir. Aslında farkında olmasak da griler belirler hayatımızı ve büyük bir yekûn tutar…

Ah! Aristo, ah!

Hayat, siyah ve beyazlardan ibaret olmadığı gibi, ifrat ve tefritlerden ibaret değildir. Kadınlar, erkekler, toplum ve devlette zihinsel bir dönüşüme, yapısal değişikliklere ihtiyacımız var. Hep birlikte seçimlere mahkûm olmadan, hem “o” hem de “o” diyebileceğimiz mekanizmalar kurabiliriz.

İtirazımız Var!

Annelik ve kariyer yapmak konusunda seçim yapmaya zorlanmaya itirazımız var. Biz kadınlar, zaman zaman esneklik olsa da hem o hem de o diyebilecek kabiliyetteyiz.

Toplumun yarısı oluşturan kadınların iş gücünü yok sayamayız. Gerek sanayi, gerekse hizmet sektöründe istihdam ve üretim taleplerimiz var. Hayat; iş, ev ve sosyal yaşamın toplamıdır.

Diğer yandan; kocamızın karısı, çocuklarımızın annesi, anne babalarımızın evladı ve kardeş olmaktan vaz geçmemizin beklemesine ve hatta dayatılmasına da itirazımız var!

Yeni Sorular Sormalı, Yeni Cevaplar Aramalıyız

Toplumun yarısını oluşturan kadınların işgücünü yok sayabilir miyiz?

“İyi bir ev kadını” her zaman “iyi bir anne” midir?

Hem kadınlar hem de erkeklerin “iyi anne” olarak tanımladığı, çok zaman “iyi ev kadını” kabulleri değil midir?

Biz kadınlar bile birbirimize çocuklarımız için değil, “kar gibi beyaz çamaşırlar”, “zengin sofralar” için iltifat etmez miyiz?

Aile olmak sadece ihtiyaç analizi ve iş bölümü yapmak mıdır? İçinde empati, vicdan, muhabbet, sorumluluk, güven olmadan aile olabilir miyiz?

Ebeveyn olmanın sorumluluğu tek bir kişi üzerine yüklenebilir mi?

Baba olmanın sorumluluğu anne olmaktan daha az mıdır?

Bu sorulara cevap ararken, hem katı gelenekçi yaklaşımlar, zamanın ruhunu yakalamalı, hem de modernist yaklaşımlar da “annelik ve aile” ile artık barışmalıdır.

Çalışan kadın olmak, anneliğe halel getirmeyeceği gibi, soğan kavurmak da karizmayı çizmez.

Çocuğa kahvaltı hazırlamak veya tabağını bulaşık makinasına koymak erkekliğe zeval getirmez.

Ara Mekanizmalar, Esnek Çalışma Modelleri

Son on yılda kadın ve iş yaşamına dair pek çok yenilikçi uygulama hayata geçirildi. Engelli çocuğu olan annenin 5 yıl erken emekliliği, 3 çocuğa kadar, çalışılmayan sürelerin borçlanılması, gebelik izni, gece vardiya düzelmeleri vb…

Bununla birlikte pek çok Avrupa ülkesinde kadın istihdamı rakamlarını yukarıya çeken esnek çalışma modelleri ülkemizde de desteklenmeli, kadınların, kaliteli ve ucuz kreşe imkânına erişimi sağlanmalı, kreş saatleri de esnek olmalıdır.

Biz aileyi çekirdek haline getirdikçe, hem kadını yalnızlaştırdık hem de çocuklarımızı dede ve ninelerinin ferasetinden, irfanından, sevgisinden mahrum ettik. Nüfusumuz tüm çabalara rağmen yaşlanıyor ve ortalama yaşam süresi uzuyor. Bugün farkında olmadığımız “yaşlı bakımı” geleceğin önemli sorunlarından biri olacaktır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, yaşlılar, evlerinde ve çocuklarıyla olmayı tercih etmektedir. Sosyal devlet, evinde çocukları ile yaşamak isteyen yaşlıyı ve ailesini destekleyecek (ilave bakım destek hizmetleri, yanyana farklı metrekarelerde konut talebi vb) yeni mekanizmalar geliştirmelidir.

Sektörden, kanun koyucuya kadar, bir kurum ya da kişiyi dışlamadan, kavrayıcı ve çözüm odaklı, esnek modellerin geliştirilmesi gerekmektedir. Böylelikle biz kadınlar da Aristo’ya mahkûm olmadan, hem “o” hem de “o” diyebilmeliyiz.

“Şimdi Yeni Şeyler Söylemek Gerek”

Köklerimizden gelen ve bizi yarınlara sapasağlam taşıyacak olan değerlere sıkı sıkı sarılıp, zamanın ruhuna uygun yeni gerçekler ışığında yeni mekanizmalar kurgulanmalıdır. Toplumlar için bu tür değişiklikler elbette zaman ve kararlı, gerçekçi politikalar gerektirir.

 

EYLÜL / 2014